12 Mart

12 Mart'ta Erzurum'da çıkarılacak bir gazeteye 12 Mart'a dair bir şeyler yazılabilir mi? Belki. Tellibeyzade Hacı Faruk Efendi'nin işgal döneminde tuttuğu notlardan ibaret Erzurum'un Kara Günleri isimli kitabı okumamış olsaydım, belki ben de bir şeyler yazabilirdim. Fakat o kitabı okuduktan sonra asla. Bütün yapabileceğim o kitaptan nakiller.

 

 

Hacı Faruk Efendi Dumlu'ludur, zaruret yüzünden Erzurum Merkez'dedir. Zeki, ferasetli ve gayretli bir vatanseverdir. İlk defa bir şeyler yazmış olmasına rağmen samimi üslubu ihtişam saçmaktadır.

 

 

12 Mart 1918, çok daha eskiden başlar da Faruk Efendi 15 Şubat 1916'dan ve Rus işgalinin bir gün öncesinden başlatır.

 

 

Buyurun.

''15 Şubat 1916 günü kara bir gündü. Belki kıyametin ilk kademesiydi. Osmanlı ordusu çekiliyor; Erzurum din düşmanları tarafından istilâ olunacak.

 

Müslüman ahalinin yüzlerine topraklar saçılmış, güya mezardan çıkmış, kıyametin kopmasını bekliyorlar. Şehrin içinde ve kenar köşesinde, her tarafta ağlama, inleme… Hele sahipsiz ve mecalsiz aileler, çaresiz yoksullar, bütün bütüne boyunları bükülmüş, elleri koyunlarında, ciğerleri dağlı, gözleri yaşlı…

Bir taraftan bozulmuş ordunun döküntüleri geçiyor. Kimisi ailesini terk ederken kimi evladını uğurluyor, kimi vatana veda ediyor. Kimi mal ve mülkünü döküp kaçmağa hazırlanmış vaziyette duruyor…''

 

Erzurum'a 16  Şubat'ta giren Ruslar mesaiye direnişi örgütleme kabiliyetine sahip eşhası idam yahut sürgün ederek başlamışlardır. Önce ve başta İttihat ve Terakki kadrosu tabii. Faruk Efendi'den dinliyoruz:

 

''İstilâdan onüç gün sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne dâhil olanlarla bir takım başka kişilerin evleri arandı ve kendileri de tutuklandı...Hapsedilenlerin tamamı 130'dan fazlaydı...

Hapsedilen kişilerin birçoğu Rusya içerilerine sürgüne gönderildi. Komsluzade Ali Fevzi Efendi, Selimzade Sabri Bey, Teftiş Lütfi Çavuşla Karslı Emo, Kürdoğlu Hasan, Samsunlu Nuri, ismini bilmediğim bir asker, Evyıkanoğlu Şükri...kalenin Tebriz Kapısına doğru olan burcunda asılarak idam ve şehid edildiler.''

 

Bu şehidlerin şehrin hafızasına, var olup olmadığı dahi meçhul, Şalcı Şöhret kadar bile dahil edilememiş olması ayıbından kendi hissemi alıp uzaklaşayım.

 

İşgalle birlikte başlayan Ermeni cinayetleri, 1917 Kasım'ından itibaren katliama dönüşmüştür. Kurban sayısı ve vahşet derecesi gün be gün artan bir katliam. O kadar ki, ordumuz şehre girdiğinde henüz defnedilmemiş cenazelerin sayısı bile hayatta kalanların sayısından fazladır. Faruk Efendi söylesin:

''Ermeniler tarafından , Kars Kapısı koğuşlarında, Kavak Mahallesi'ndeki sabunhanede, Hacı Ahmed Hanı'nda, istasyon derelerinde, baltalarla öldürülmüş, bilekleri kırılmış, gözleri oyulmuş binlerce insanın birbirleri üzerine istif edilmiş olduğunu gördüm.

 

O zaman, keşke beni de öldürseydiler de bu manzaraya şahit olmasaydım dedim. Bu gibi cinayetleri ne insan ne de hayvan yapar.''

 

O 12 Mart gününün yüzüçüncü yılında, şehrin tazelenmiş bir hafızaya ihtiyacı var. Benim daha çok var tabii. Mir Cafer Seyidof'tan bahsetmeyi bile unutmuşum. Aziz hatırasına ihtiram ile bitireyim bari.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.