3 Temmuz'da kupayı kim kaldırıyor?

Erzurum 3 Temmuz Stadyumu… Sırtını tarihi Nene Hatun Lisesi’ne yaslamış…


Neredeyse 100 yıldır soğuğu insanın yüzünü çizer, sıcağı kalbini dondurur.


Yaz-kış çocuklar burada hayallerinin peşinde koşar, o koşan çocukları izleyince insanın içi ısınır.

 

Kim bilir, yıllardır bu stadyumda kimler kupa kaldırdı, kimler efsane oldu, kimler sessizce unutuldu…


Uzak geçmişi bir kenara bırakalım.

 

Geleceğe bakalım…

 

Geçtiğimiz yıl, yine bu stadyumda Erzurumspor için minik eller kupayı havaya kaldırıyordu.


Ama o gün ne bir başkan vardı yanlarında, ne protokol, ne de alkış tutanlar…

 


O kupayı kaldıran çocukların birçoğu o günden sonra bir daha antrenmana gitmedi.


Yakından biliyorum, “Bizi gören kimse olmadı” diyerek kenara çekildiler.

 

Bu yıl kupa yine havaya kalktı.

 

Geçen yılın; U-12'si,
Bu yılın; U-13’ü, 

Gelecek yılın U-14-15'i olacak.


Peki ya sonrası?

 

Çok aritmetikçe oldu… 

 

Biz, yeniden 3 Temmuz’a dönelim.

 

Pandemi sonrasında sahalara dönen o kuşakla Erzurum'da 3 Temmuz yeniden şenlendi.


Geçen yıl onlarca kulüp, 3 Temmuz’da U-13 ve daha alt yaş gruplarında mücadele etti.


Ne protokol oradaydı, ne alkışlar yükseldi, ne fotoğraflar çekildi.

Aradan sadece bir yıl geçti.

 

 

Bu yıl sahada bazı ünvanlı adamların çocukları yaş alınca herkes stadyuma koştu. Oysa o adamlar yıllardır o çocuklarla birlikteydi. 

 

Olsun, sahada yine çocuklar vardı.

 

Gol sevinçlerinde birbirine sarılan, düşüp kalkarken vazgeçmeyen, kaybetseler bile başı dik çıkan çocuklar…

 

Dünyada olduğu gibi Erzurum’da da futbol sadece futbol değildir.


Futbol; vazgeçmemeyi, birlikte hareket edebilmeyi, düştüğünde kalkabilmeyi öğretir.

 

Futbol; statü sağlamaz, statüleri eşitler.

 

Her maç bir çocuğun karakterini şekillendirir, her antrenman bir umudu büyütür.

 

Bu şehirde kupayı kaldıran çocuklar kadar, onlara sabırla emek veren altyapı antrenörlerinin hakkı büyüktür.

 

Soğukta nefesleri buhar olurken çocukların peşinden koşturan, onlara sadece futbolu değil, insan olmayı öğreten hocalarda  vardır.

 

Belki adı duyulmaz ama kupaların gerçek mimarı onlardır.

 

Tribünde çocuklarını izleyen anne-babalar vardır…

 

Kimisi yarım kalmış hayallerini çocuğunun peşinden sahaya yollar, kimisi onun gülüşü için soğukta titremeyi göze alır.


Ama unutulmamalı ki: Sahada yetenekler yarışmalı, isimler değil.

 

Kupa; emeğin, alın terinin, yeteneğin hakkıdır.

 

 

Ve bir şey daha unutulmamalıdır:

 

O kupayı kaldıran çocukların ellerine ya da çantalarına küçük bir hatıra, bir teşekkür kartı... Bir çift krampon, antrenmana gidebilsin diye bir zarf içinde çaktırmadan 300-500 lira minibüs parası verilmemesi, onları sessizce küstürmek demektir.

 

O kupayı kaldıran çocukların arkasında, en az beş yıl boyunca sabahın ayazında, akşamın karanlığında, bazen borçla, bazen siftahsız dükkândan çıkıp gelen anne ve babalar vardır.

 

O gün, en çok onların gözlerine bir teşekkürle bakmak gerekmez mi?

 

Belki bir küçük jest, bir küçük hatırlanma…


Bazen bir çocuğun ve ailesinin hayallerini ayakta tutmak için büyük paralar değil, küçük bir hatırlanma yeterlidir.

 

Bugün kupayı kaldıran bu çocuklar yarın nerede olacak, bilinmez…


Ama dileğimiz odur ki, hiçbir çocuk “Beni gören olmadı” diyerek kenara çekilmek zorunda kalmasın.
Hiçbir yetenek, sessizce kaybolup gitmesin.

 

Çünkü umut, yeteneğin konuşabildiği yerlerde büyür.

 

Ve biz biliyoruz ki:

 

Geleceği kurarken onlara, eşlik eden; teriyle, emeğiyle, umuduyla birlikte onlarla koşan, omuz veren antrenörlerini de yanlarında görüp, güvenelim.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.