Erzurum Haber Girişi : 28 Ekim 2018 17:48

Anıl Kemal Aktaş, 'Erzurum'un Tuncer Abisi'ni anlattı...

Anıl Kemal Aktaş, 'Erzurum'un Tuncer Abisi'ni anlattı...
Erzurum'un sevilen simalarından Av. Tuncer Aktaş'ın vefatı herkesi derinden üzdü. Aktaş'ın oğlu babasının ardından duygu dolu bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı ...

Cumhuriyet, yeni nesiller oluşturma iddiası ile yola çıkılan bir büyük serüven. Oluşturduğu nesiller ile yeni ufuklara gitme azminde olan bir büyük ayağa kalkış, başka bir nizam. Yeni düzenin yeni nesilleri… Nesiller düşünün, toplumun, belirlenen ideallere ulaşması için kendi benliğinden vazgeçen nesiller. Nesiller düşünün, yaşamın özünü – esasını keşfetmekten hiç vazgeçmemiş, hep mağduriyetleri gidermenin arayışında olan nesiller. Arayışı, yaşamlarına yayılmış nesiller.

 

 

Ben bir babanın çocuğuyum. Babam, bu nesillerin parçası olan bir Anadolu insanıydı. Özünden uzaklaşmayan, içinde bulunduğu kültürün ögelerini zamanın her zerresinde yeniden var eden bir baba. Haksızlığa uğrayan her bir insanı kendi evlatlarından ayırmayan bir hukukçu. Hukukun üstünlüğünün nihai olarak herkesin yaşamına ferahlık getireceğini bilen bir yurttaş. Hukuk ile var olan bir mücadelenin öyküsüydü babam. Tutkusu olan edebiyat ve öğretmenliği avukat olduktan sonra da terk etmeyen bir öğretmen. Öğretmenliğe devam ederken kazandığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okurken sahip olduğu kısıtlı şartlardan ötürü otobüs yerine otostop ile Ankara’ya giden, bazı öğünleri atlayarak parasını denkleştiren, bilgiye ve aydınlanmaya aç bir öğrenci olan babam. Hukuk fakültesini öğretmenlik yaptığı Bolu ve ardından Erzurum’da bulunması sebebi ile zorluklar içerisinde bitiren bir inatçı babam. Avukat olduğu ilk günlerde aldığı ilk davanın ’80 darbesi mağduru akademisyenler olduğunu bilirdim babamın. Biz evlatları; yani mağdurlar, ezilenler, haksızlığa uğrayanlar ve çocukları olarak bilirdik ki hiçbir şeyden korkmazdı. Özünü hiç kaybetmemişti. Doğduğu, büyüdüğü, serpildiği Gavurboğan mahallesinde toprak tabyalarda kavga ederek büyüyen o mahalle çocuğu korkuyu çocukluğunda, ardında bırakmıştı. Babamın kafatasında, kaşında oluşan kırık izleri işte o çetin ve macera dolu olan çocukluktan geriye kalmıştı.

 

 

Çocukluğunun kazandırdığı bir özellik olsa gerek mücadeleden hiç geri durmamıştı. Burada bütün bir yaşamını anlatacak ne yerim ne de gücüm var. Yaşamının yansımalarından kalan birkaç kırıntının bile onu anlamamıza yeteceğini biliyorum. Babamla aramda tam 40 yaş vardı. Jenerasyonlarımız farklı, kavrayışlarımız farklı idi. Bir ’68 kuşağı ile bir 2013 kuşağı arasındaki uzaklıklar kadar yakınsamalar da mevcuttu. Babam ile her şeyden önce saygıya dayalı bir ilişki vardı aramızda. Beni, benliğimi, kararlarımı hiç üstten bir bakışla yargılamadı. Her zaman beraber sorguladık. Bir hümanistten öğrendiğim ilk şey buydu. Babam öğretmişti. İnsan bütün etiketlerinden sıyırılarak algılanmalıydı. Hiçbir etiket bir insan evladını tanımlamaya yetmezdi. Bu sebeple babam gibi nesiller Anadolu’da bir hikâye yazdılar. Babamın hikayesinde evlerinden edilenler, işlerinden atılanlar, şiddet görenler, haklarına saldırılanlar vardı. Babamın müvekkilleri ne dosyalara sığdı ne de odalara. Hepsinin Tuncer abisi oldu. Hayatım boyunca yüreğimi ferahlatacak olan birlikteliğimizi yaşadığımız öte yandan babamın yaşamını sonlandıran sağlık sorunlarını derinleştiren unsur olan 1 Kasım seçimlerinde sloganımızdı, Erzurum’da Bir İhtimal Daha Var, Bu Sefer Tuncer Abi Var. Babamın hayallerindeki ihtimaller hep kavgasında yer aldı. Bürosu kundaklandığı gün bir şeyi çok iyi biliyordu, özelleştirmesini durdurduğu Et Kombinasının güya intikamının alınmaya çalışıldığını, çok iyi biliyordu. Bir şey fark etti mi? Bir Gavurboğanlının yapması gerektiği gibi bu işi yapanlara bir başka efsane olan ve kendisine destek vermeye gelen Ali Dinçer ile meydan okumasını bildi. Cesaret ve çalışkanlık diğer adı idi. Yerel gazetelerden, televizyonlara, avukatlık bürosundan, dostlarıyla buluştuğu her mekâna kadar üzerine okumayı çok sevdiği İslam tarihini, Evrim tarihini anlatmayı hep sürdürdü.

 

 

Geçen sonbahar St.Petersburg’a tatile gittiğimde Beyaz Geceler’i okumamı önermişti. Teksas, Tommiks, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Orhan Hançerlioğlu veya Server Tanilli. Yüzlercesi ile onun sayesinde tanıştım. Babam Eğitim Enstitüsünden tanıştığı annemi ve onun gülümsemesindeki ışıltı kadar parlak ablalarımı, binlerce kitabını bıraktı bana. Bıraktığı miras dayanışma ve cesaret ile kurulmuş bir bina. Bu binadan öğreneceklerim çok. Babamı her gün yeniden keşfedeceğimi biliyorum. Cumhuriyetin hedeflediklerinden en önemlisi olan yurttaş yaratma ideali babamda vücut bulmuştu. Özgür nesiller Anadolu’da bilginin ve adaletin savaşımını verdiler. Babam tam anlamıyla bir yurttaş, bir özgür bireydi. Hak ile başlayan arayış ile devam eden özünü hiç kaybetmedi. Sevgili babam, Cumhuriyet Bayramın Kutlu Olsun!

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Engin ÖZTÜÇ 29 Ekim 2018 11:04

    Ardında hayırlı evlatlar gerçekten üzülen içi acıyan özleyen uzak yakın yüzler binler onurlu bir durus tertemiz bir yaşanmışlık ve daha birsürü sey bırakmak zamansiz da olsa adı yakismasada vedaların en guzeli olsa gerek SIRATIN AÇIK OLSUN GÜZEL ADAM...