Bilimden ne anlamalıyız?

22-24 Eylül 2021 tarihleri arasında Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kimya Eğitimi Anabilim Dalı tarafından Sayın Doç. Dr. Davut Sarıtaş koordinatörlüğünde düzenlenen VII. Ulusal Kimya Eğitimi Kongresi’nin bir kısmına dinleyici olarak katıldım. Bu kongrede ülkemizden 3 öğretim üyesi çağrılı konuşmacılar olarak yer almıştı. Bunlardan birisi Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve hocamız Prof. Dr. Samih Bayrakçeken’di. Tabi böyle bir kongreye konuşmacı olarak hocamızın katılması mensubu olduğumuz üniversitemiz adına bizleri sevindirmiştir. Bayrakçeken hocamızın konuşma metninin başlığı; “Bilimin Doğası Bağlamında Teori Kavramı ve Kimya Eğitiminde Önemi” 

 

 

Hocamızla olan yakın dostluğumuz ve konuşma metninin felsefe hocası olarak beni de doğrudan ilgilendiriyordu. Bu nedenle konuşmayı baştan sona kadar izledim. Siz değerli okurlarımla hocamın izniyle bu konuşma metninin hazırlanmasında hocamız ve öğrencileri Prof. Dr. Nurtaç Canpolat ve Doç. Dr. Suat Çelik hocalarımızın ortak emeğini paylaşmak istedim. Kongreye dinleyici olarak katılmama müsaade eden kongre düzenleme heyetine ve konuşma metnine günlerce hazırlanarak konuşma metnini bizlerden esirgemeyen hocamıza siz okurlarım ve şahsım adına teşekkür ederim.  

 

 

Bayrakçeken sözlerine başladığında bu kongreyi düzenleyen üniversite yönetimine özellikle de son derece yetkin bir bilim felsefecisi olan koordinatör Doç. Dr. Davut Sarıtaş’a ve onun yetişmesinde önemli rol oynayan hocası Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Yüksel Tufan’a teşekkür ederek sözlerine başladı. Seminerin sonunda da yine tekrar teşekkürlerini ifade etmeyi de unutmadı.

 

Çok değerli Yüksel hocamla Ankara’da makamında uzunca bir sohbetimiz oldu. Geçekten bilgi sevdalısı ve entelektüel bir bilim insanı. Bu övgüye layık bir insan.  

 

Bayrakçeken konuşmasına değerli iki düşünürün bilim tanımıyla devam etti.  

 

«Bilim, doğal dünyayla ilgili soruları cevaplamak üzere bilimsel araştırma yöntemlerini kullanarak herkesin irdelemesine açık geçerli ve güvenilir genellemeler ve açıklamalar ortaya koyma etkinliğidir.» (William F. McComas).  

 

«Bilim, her türlü düzenden yoksun duyu verileri (algılar) ile mantıksal olarak düzenli düşünme arasında uygunluk sağlama çabasıdır.» (Albert Einstein) 

 

Bu konuşmada kısaca günümüz bilim anlayışını sunmaya çalışacağını da ifade etti.  Hocamızın bu kapsamda öne sürdüğü hususları şöyle özetleyebiliriz:   

 

Bilim kısaca gözlem ve çıkarsamanın bir ürünüdür. Bir diğer ifadeyle bilim; olgu ve aklın etkileşiminin bir sonucudur. Bilim yapılırken bir gözleme konu olan yön var, bir de gözlemlemenin ötesinde gözlenemeyenler için çıkarsama yer almaktadır.  

 

Bilimde son derece önemeli olan teoriler gözlem ve çıkarsamayla oluşturulmaktadır.   

 

Bilimin doğasını ortaya koyan özellikleri şöyle sıraladı:  

 

Bilim bir insan etkinliğidir. Bilim Kaf Dağı’nın arkasında olanla değil, dolaylı veya doğrudan gözlenebilen olguları temel alır yani kısaca olgulara dayalıdır. 

 

 Bilim çıkarsamaya dayalıdır. Bilimde sanılanın aksine yaratıcılık önemlidir. Buna ilave olarak bilim insanının özgünlüğü, sezgisi ve hayal gücü gibi faktörlerin de önemli olduğunu vurguladı. 

 

İnsanoğlunun ürettiği en güvenilir bilgi türlerinden birisi olan bilimsel bilgi değişime açık bir özelliğe sahiptir.  

 

Bilimde öznellik vardır. Aynı zamanda da teori yüklüdür.  

 

Bilim insanı boş kafayla bilim yapmamaktadır. Yaptığı gözlemler ve çıkarsamalar önceki bilgilerinden etkilenir.  

 

Bilim kültürle etkileşim halindedir. Modern kültürün önemli bir bileşeni olup hem etkiler hem de etkilenir.  

 

Bilim sözde yani sanılı olan astroloji ve ufoculuk gibi anlayışlardan ayrılır.  

 

Burada Bayrakçeken Avusturyalı Yahudi kökenli düşünür Karl Popper’in (1902 d,1994 ö.) bilimle sözde bilimi ayırt etmede kullanılan sözünü dile getirdi.  

 

“Bilimsel bilgi yanlışlanmaya imkân veren diğer bir ifadeyle test edilebilir bilgidir.” 

 

Devamla Bayrakçeken bilimde adım adım izlenmesi gereken tek bir yöntem yoktur. Bilimsel yasalar ve teoriler ayrı ayrı bilgiler olup birbirlerine dönüşmezler.  

 

Bayrakçeken özellikle bu hususun altını çizdi. Çünkü bilimsel teorilerin bir gün yasalara dönüşeceği anlayışı hatta inancı bilim dünyasında bile yaygın yanlış anlayıştır. Çok duyarız “Bu sadece bir teoridir,” yani boş bir spekülasyon olup gerçekleri pek yansıtmamaktadır. Oysaki bilim denilen uğraş teoriler koleksiyonu olup, teorileriyle bilim olmaktadır. Yani kısaca teori yoksa bilim yoktur. Teori, teoridir. Yasa, yasadır. Biri birine dönüşmezler.  

 

Teori ve yasanın benzerlik ve ayrılıkları bulunmaktadır. Yasalar daha ziyade betimlemeye yönelik olup açıklama içermezler. Yer çekimi yasası cisimler birbirlerini kütlelerinin çarpımıyla orantılı, aralarındaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak çekerler.  

 

Yine Bayrakçeken yasaya örnek olarak gazlarla ilgili Boyle yasası olarak bilinen; “Bir gazın basıncı ile hacminin çarpımı sabittir,” yasasını verdi. Bu yasanın niye böyle olduğu bu yasadan yaklaşık bir asır sonra ortaya atılan “Gazların kinetik teorisi” adlı teorisiyle açıklanmıştır. Yani kısaca teoriler; olgular, olgular arası ilişkiler ve yasaların açıklamasıdır. Yani kısaca teori açıklamadır. 

 

Yine Bayrakçeken günümüz insanı, bilimin ürünleriyle dolu bir dünyada yaşamaktadır.  Bilime göre kararlar alınıyor. Bunu aşıda çok daha iyi hissettik.  O halde okullarımızdaki eğitimde bütün vatandaşları bilim okuryazarı yapmak amaçlanmaktadır.  

 

Ünlü Bilim Tarihçisi George Sarton’un sözüyle de bu ifadesini destekledi. 

 

«Sıradan bir insanın yeni bulunan bir hormonu ya da evrene ilişkin en son teoriyi bilmesi o kadar önemli değildir. Onun için ve de hepimiz için gerekli olan bilimin amaç ve yöntemini olası açıklıkla kavramaktır. Bu anlayışı sağlamak yalnız üniversitelerimize değil, her düzeydeki okullarımıza düşen görevdir.»  

 

 

Televizyonlarda zaman zaman akademik ünvanlı insanların bile bu, “Bilimsel olarak ispatlanmıştır” sözünü sarf ettiklerini izlemekteyiz. Bu kişi gerçekte bilim okuryazarı olsaydı bilimde ispat olmadığını bilirdi.  

 

İspat mantık ve matematikte kullanılan bir yöntem olup bilimde yoktur. Bilim okuryazarlığı yaygınlaşmasıyla Karl Popper’ın yanlışlamacı anlayışı önemsenip benimsenirse etik değerlere de bir katkısı olabileceğine Bayrakçaken ileri sürdü.  

 

İnsanlar bir düşünce ve bir fikir ileri sürdüklerinde daha sağlıklı yol, onu doğrulamaya değil, yanlışlamaya çalışmalıdır. Konunun daha iyi anlaşılması için Popper’in beyaz kuğu örneğini verdi. Bütün kuğular beyazdır diye bir hipotez  (yani gözlemlerle sınanmak üzere ortaya atılan önermeler) ileri sürdüğümüzde beyaz kuğu arayarak onu doğrulamaya gitmeyip siyah kuğu arayarak, o fikrimizi yanlışlamaya çalışma yolu seçilmelidir. Siyah kuğu bulunamadığı sürece hipotezimiz doğru sayılır.  

 

Bu arada Bayrakçeken bilimde kesin ve mutlak doğruların olmadığını, bilimin de böyle bir iddia ile ortay çıkmadığını belirtti.  Bilimsel bilgi kesin değilse de insanoğlunun elindeki en güvenilir bilgidir. 

 

Bilimde kesinlik arayışında da Popper’dan alıntı yaparak şu cümleleri ifade etti:  

“Kesin bilgi isteyen ve onsuz yapamayacağına inanan insanlar, telkine gereksinim duyan, kesinlik, güvenlik, otorite ve bir önder olmaksızın yaşamaya cesareti olmayan insanlardır.”  

 

Bilim, doğruluk arayışıdır. Ama bu doğruluk mutlak doğruluk değildir.   Karl Popper bilimsel yöntemi;   «Sınama-yanılma- ayıklama» süreci olarak nitelemektedir. 

 

Bilimsel uğraşta açıkça ifade edilmese de bazı varsayımlar ifade edilmektedir. Bunlar, bizim dışımızda bir olgusal dünya bulunmaktadır. Bu dünya bizler için anlaşılabilirdir. Bu dünyayı bilme ve anlama değerlidir. Ayrıca Cabir bin Hayyan’a atfedilen:  “Tanrı ve tabiat insanı hayal kırıklığına uğratmaz» ifadesi de bilimde varsayımlarla uyumludur.  

 

Ben de bu konuşmayı dinlerken Rusell’in şu sözü aklıma geldi: “Bizin bütün bilgilerimiz yanlılık, yanlışlık ve eksiklik içerir.” 

 

Maden ki bilgilerimizin durumu böyleyse nasıl oluyor da zaman zaman kendilerinde her türden kesin bilginin olduğunu ve bulunduğunu söyleyerek insanları kandırarak bilim adına sömürücülük yapmaktadırlar. Oysa Bayrakçeken hocamızın ısrarla vurguladığı bilimde kesin bilgi olmadığıdır.  Bu bilim istismarcısı kişiler, kesin bilgiye sahip olduklarını nasıl iddia edebilirler! 

 

Bu konuşmada Bayrakçeken bilim adına bazı şarlatanlık yapanların insanlığın sömürücüsü olduğunu ısrarla ifade edince Kuran’daki ayetler bir anda gözümün önüne geldi.  

 

Hocamızın halkın temiz duygularının bilim adına sömürüldüğünün dile getirilmesi gerektiğini vurgulaması cidden beni çok etkiledi.    

 

Bayrakçeken hocamızın bugünkü bilim anlayışını yansıtmaya çalıştığı davetli bildirilisini dinleyince Kuran’ın bilgi yani epistemoloji anlayışıyla benzeştiği kanaatine vardım.  

 

Aşağıda verilen Kuran’daki şu dört ayet/işaret sanırım bana insanlığı tıpkı bilimdeki gibi gözlem ve çıkarsamaya davet edildiğini ima etmektedir.   

 

“Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini takip edişinde; insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde; Allah'ın gökten indirerek onunla ölü toprağa can verdiği ve her çeşit canlının çoğalmasını sağladığı yağmurlarda; rüzgârların (yönünün) değişmesinde ve gökle yer arasında kendileri için tayin edilmiş belirli güzergâhlarda akan bulutlarda: (bütün bunlarda) düşünüp, akıllarını kullananlar için mesajlar vardır.”  (Bakara 164.) 

 

“Gökleri, görülebilir herhangi bir destek, dayanak olmadan yükselten ve sonra da kudret ve hükümranlık tahtına kurulan Allah'tır; her biri -[O'nun tarafından] belirlenmiş bir süre için  - kendi seyrini sürdüren güneşi ve ayı [koyduğu yasalara] tâbi tutan O'dur; var olan her şeyi (yöneten), çekip çeviren de O. Bütün bu mesajları açık açık dile getiriyor ki, [Yargı Günü'nde] Rabbinizin huzuruna çıkacağınıza yürekten kesin bir biçimde inanasınız.” Rad 2 

 

 “Ve (aynı) dünyada birbirine komşu (fakat bitki örtüsü ve doğal zenginlik açısından birbirinden farklı) kara parçaları, asma bahçeleri, ekinler, aynı kökten (çıktığı hâlde) çatal çatal ya da çatal kökten (çıktığı hâlde) tek gövde üzerinde yükselen hurma ağaçları… (Hepsi de) aynı suyla sulanırlar; fakat Biz onların her birine farklı bir lezzet vermişizdir. Elbet bütün bunlarda, (olaylar ve eşya arasında) bağ kuracak akla sahip bir topluluk için bitmez tükenmez mesajlar vardır.” Rad.4. 

 

“Bilmediğin şeyin ardına düşme; çünkü işitme duyusu, görme duyusu ve kalp, bunların hepsi bundan sorumludur.” (İsra 36.) 

 

Kısaca Yüce Allah bizden gözlem ve çıkarsama yapmamızı istemektedir.  

 

Bu konunun daha iyi anlaşılması için Kuran’daki; İbrahim 19,Bakara 179,  Yunus 42, Araf 198. Ali İmran 66, Enam 44, Rad 37, Nahl 25, Ankebut 49, Casiye 24 ve daha birçok ayete bakılabilir.  

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.