Bir zamanlar Erzurum’da bayram sofrası ve bayramlaşmalar

Bayramlar, kırgınlıkların bittiği, dayanışma ve müsamahanın esas olduğu birlik ve bütünlük mesajının verildiği en önemli günlerdir...

 

Arafa gecesi erkekler bayram namazı vaktine kadar berberlerde traşlarını olup sonra hamama gidenlerle, müşterilerine diktiği bayramlık elbiseleri bayram sabahına kadar yetiştirmek için seferber olan Terziler ve sabaha kadar bayram alış veriş yapan bazı mağaza çalışanları, semt sakinleri bayram namazı için en yakın camiye gider bayram namazlarını eda ederlerdi…

 

İlk bayramlaşma, eda ettikleri bayram namazı akabinde camide başlarlardı…

 

İlk olarak, cami imamı ve yanında hazır olan müezzin ile cami içerisinde tek tek bayramlaşılır, sonra cami bahçesinde veya cami önünde kısa sureli olarak cemaat kendi aralarında bayramlaşmalarını devam ettirirlerdi…

 

Kendi aralarında yapılan bayramlaşma bitiminde birkaç caminin ortak noktasında belediye tarafından tashih edilen otobüslerle veya kendi araçlarıyla aile mezarlıklarına gider merhumlarına duaları okuyarak ziyaret ederlerdi…

 

Mezarlık ziyaretinin akabinde herkes kendi evine geçer, bayramlarını büyükleri ile beraber geçirmek üzere gurbetten memleketlerine gelenler, mahallindeki haneden ayrı yuvasını kurmuş evli çocukları, esnaf olan ustanın kalfa ve çırakları hanımları çocuklarıyla tek tek büyükten küçüğe doğru bayramlaşmalarını yaparlar, akabinde hane büyüğü tarafından alınan bayram hediyeleri verilirdi…

 

Sonra tüm hene hakı ile beraber akrabalar arasında yalnız yaşlı olanlar sokak ve mahalle de sahipsiz olanlar için bayram sofrası kurulurdu…

 

Bayram sofrası yere serilen sofra bezi üzerine kurulan ekmek tahtalarından veya geniş bakır siniler üzerinde yenirdi… bayram yemekleri genellikle etli yaprak dolması, pilav, yanında hoşafı, su böreği, kuru fasulyesi ve tatlı olarak kadayıf dolması, tepsi kadayıf veya baklava olurdu...

 

Sokak, mahalle ve akrabalar arasında bayram sofrasına eşlik edemeyen yatalak hastalarla tek başına yaşayan sahipsizlerin evlerine, o haneden bayram yemekler götürülerek onlara kendi elleriyle yemekleri ikram eder ve bayramlaşmalarınıda yaparak evlerine dönerlerdi…

 

Yemek sonrası bayramlaşmalarını yapan yaşları küçük olanlar  büyüklerinden aldıkları müsaade ile haneden ayrılarak; amca, dayı, hısım akraba, eş ve dostlarına bayramlaşmaya giderlerdi... 

 

Akabinde sokakta ve mahallede bulunan insanlar birbirilerini hanelerinde ziyaret ederek bayramlaşma ziyaretlerini yaparlardı… Bayramlaşmalarda çok tatlı Türk tarihi serüvenini içeren sohbetlerle geçmişte yaşanan anılar tazelenirdi.. Bayram ziyaretlerine en çok sevinenler ise çocuklar olurdu...

 

Çocuklar bayram ziyaretine  gittikleri evin büyüklerinin ellerini öperken, büyükler çocuklara  “ berhudar olasın, el öpenin sağ olsun... yavrum, sen devletli olasın” ifadelerini kullanmalarını hiç eksik etmezdi... çocukların büyüklerinden duydukları bu ifadeler çok hoşlarına giderdi...büyükler çocuklara cep harçlıklarını ev hanımı ise hediye olarak önceden bayram için mendillerini ve çift çikolatalarını verirken çocuklara “aman efendim ne güzel yakışmış bu kıyafet, hele amcası, dayısı halası bir bak kocaman adam olmuş” diyerek, yanaklarından barçık almayı (öpmeyi )ve onları kucaklarına basmayı da ihmal etmezlerdi…

 

Çocuklara yapılan büyük devletli olasın, devlette büyük makamlara gelesin diye yapılan  ifadeler, bir nevi çocukları okumaya teşvik ederdi…

 

23 Nisan Egemenlik ve çocuk bayramında, mahalli bayramlarda, büyüklerin devletli ol sözüne binaen çocuklar öğretmenlerinin bilgisi dahilinde hayal ettikleri makamın kıyafetlerini ailesine yaptırır ve o kıyafetleriyle tören geçişlerini yaparlardı…

 

Çocuklar bayramlaşma yapmaya giderken, erkekse saclarını tarar üzerine limon suyunu sürerek dondurur,(o zamanın jölesi), kızlar ise sacını örer, kurdelelerini takar babalarının veya annelerin onlara önceden aldığı bayramlık elbiseleri ve ayakkabılarını giyer bayramlaşmaya öyle giderlerdi…

 

Çocukların bayramda en çok sevdikleri davul zurna eşliğinde sokak aralarında oynatılan  “Deve oyunlarını “ izlemeleri olurdu…

 

Şekil olan devenin üzeri yere kadar kilimlerle örtülü, iç kısmı tahtadan yapılı sanduka ve sandukanın baş kısmından, kesik kurutulmuş, dana veya deve kafası, ve dışarıda deveyi oynatan deveci başı davul zurna eşliğinde devenin baş kısmını sağa sola çevirerek deveyi oynatırlardı… bu oyunun elamanı deveci başı hariç iki kişiden ibaretti…

 

Tabi o zamanlar medya bu kadar gelişmediği için çocuklar hiç görmediği bu deveye sahici deve diye inanırlardı...ne zamanki deveci başı yıkıl devem yıkıl komutu verdiği zaman sahte deve yıkılınca sandukanın içinde deve olarak oynayan insanların ayakları alttan görünmesi üzerine, çocuklar devenin sahte olduğunu o zaman anlarlardı…

 

Deve oyununu oynatan deveci başı, sokakta önceden seçtikleri zengin evlerin hep  kapısına geldiler mi deveci başının verdiği komutla sahte deve hemen yıkılırdı...o haneden harçlık gelinceye kadarda deve yerden kalkmazdı.. harçlık geldi mi deveci başı deveyi tekrar oynatarak bir başka hanenin kapısına götürür ve deveyi yıkarak para toplamaya devam ederlerdi…

 

Asıl develer, eskiden ipek- baharat yolunun en işlek yolu Erzurum üzeri olduğu için kervan yola çıkmadan develerini Erzurum Gülahmet çarşısında bulunan develer çeşmesinden suvarır (su içmeleri) öyle yola giderlermişler  bu bilgiyide bu arada aktarmış olayım...

 

Deveciler gibi zengin konakların kapısında yıkılmayan tüm haneleri tek tek bayram ziyareti adı altında yapanlardan biride, ramazan ayı boyunca sahur davulu çalanların hanelerden haşlık toplamaları olurdu…

 

Siz saygıdeğer büyüklerim, Aziz dostlarım geçmişe bir yolcuk yaparak yaşadığınız hatıraları hafızalarınızda candırmaya çalıştım… Bu vesileyle  idrak edeceğimiz Ramazan bayramını en içten duygularımla kutlar, siz saygıdeğer dostlarımın bayramını tebrik eder esenlikler dilerim..

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.