Ben de rahmetli Ziya Gökalp'ın Turan ülküsünü, Kızıl Elma özlemini dile getiren fikir, düşünce ve duygu yüklü şiirlerini ve eserlerini okuyanlardan oldum. Aslında Kızıl Elma Türklüğün kendi özüne dönüşü ifade eder. Turan'ın ilk ayağı Türkiyecilik yani Anadolu'ydu. Büyük Atatürk uzak ve hayâli bir Turancılık ülküsünden daha çok Anadolu'nun kurtuluşuna ve Anadolu'nun bağımsızlığına odaklandı.
Türkçülük Turancılık görüşlerini savunan Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul. Zeki Velidi Togan ve diğer Türkçüler de neticede Atatürk'ün reel çizgisine gelmiş ve o günün şartlarında daha gerçekçi politikalara yönelerek Atatürk'ün kültürel eksenli milliyetçilik anlayışında birleşmişlerdi. Ziya Gökalp'ın hayli uzun Kızıl Elma şiirinden bir iki dize paylaşarak kardeş Türk Cumhuriyetlerinın bu şaşırtıcı Kıbrıs politikalarına gelmek istiyorum.
Kızılelma yok mu? Şüphesiz vardır
Fakat onun semti başka diyârdır
Zemini mefkure, semasi hayâl
Bir gün geçek, fakat şimdilik masal
Türk milletinin terakkisine bir ömür adayan ve büyük bir dil ve kültür birliği idealiyle yola çıkan İsmail Gaspıralı, Türk coğrafyasında Türk üst kimliği çerçevesinde bir millî bilincin oluşması için büyük çaba sarf etti. Gaspıralı, Türkçenin farklı lehçelerini konuşan halkları ortak bir edebî dil etrafında birleştirip, tek bir millet hâline getirmeye gayret etmiş ve fikirlerini de “Dilde, fikirde ve işte birlik” üçlemesiyle özetlemişti.
Yıllarca bu ideal hep soyut duygularda kaldı. Evet Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla büyük bir umut doğmuştu. Fikir adamı İsmail Gaspıralı'nın idealini kuvveden fiile, yani hayata geçirmek üzere geçtiğimiz yıl Türkiye'nin önderliğinde Türk Devletleri Teşkilatı kurulmuştu. Aksakallar Konseyi Başkanlığına da eski Başbakan Binali Yıldırım seçilmişti. Büyük bir heyecan dalgası oluşmuştu. Daha çok bizim milliyetçi cenahta Gökalp'ın "Vatan ne Türkiye'dir ne Türkistan/ Vatan büyük ve muebbet bir ülkedir Turan" dizelerinde yer alan Turan ülküsü ve Kızıl Elma ülküsü artık gerçekleşiyor türküleri söylenilmeye başlanılmıştı. Ama bu heyecan çok kısa sürdü.
İşte tam da bu hamasi duyguların tavan yaptığı bir anda; Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden dört kardeş ülke ( Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan) AB ile yaptıkları parasal anlaşma sonrasında tabir caizse bize bir kazık attılar. Kıbrıs'ın işgal altında olduğu gibi ağır bir ithamla Rum hükümetinin tüm Kıbrıs'ın tek meşru yònetimi olduğunu kabul ederek ve Rum kesimine de büyükelçi atama kararını aldılar ve kabul edilemez bir hayâl kırıklığı yaşattılar bize. Demek dış politika öyle hamasi ve afaki duygular üzerinden yürümüyor.
O günlerde paylaşımlarıyla yeri göğu inleten özellikle kimi milliyetçi cenahtan olanlardan bu gelişmeler karşısında nedense hiçbir ses seda yok. Adeta dut yemiş bülbüle döndüler. Türk Devletleri Teşkilati Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım'dan da hiçbir ses seda yok. Türk Cumhuriyeyletinden sorumlu dün Nevruz ateşi üzerinden atlayan, ama nevruzun resmi bayram olmasına karşı çıkan AKP Genel Başkan Yard. Kürşat Zorlu'dan da bir ses seda yok. Dışişleri de suskun. Nedeni niçini sorgulanması gereken vahim bir durum.