İnsanın kaçamadığı alın yazısı nedir?

İnsanoğlu ve insan kızı var olduğundan itibaren kaçamadığı alın yazısı bilme isteği ve alet yapma arzusudur. Öncelikle dış dünyayı, kendini bilmek ister. Bu bilme derecelidir. Günlük bilgiyle bilme en yalın ve basit bilmedir.

 

İnsan ilk defa ağlayarak varlığını hissettirir. En hızlı biçimde konuşmayı, ayakta durmayı ve yürümeyi öğrenir. Yazıyı icat ederek iletişim kurar.  Her şeye bir ad verir. Ad veren varlık payesini alır.

 

Aileyi tanır, topluluk halinde yaşamayı ve onun gerekliliğini keşfeder.  Bununla yetinmez yaşaması için toprağa yönelir ziraatı öğrenir,   eker- biçer, ürün elde eder. Korunması ve yatması için güvenli barınak inşa eder. Elbise diker, yemek için kap- kacak ve aletler yapar, hayvanları avlayacak ya da ehlileştirecek yol ve yöntemler bulur. Bu bilgilerle teknik bilgiye ulaşır. Alet yapan varlık adını alır.

 

 İhtiyacını gidermek için takas ve maddi değer değişimini öğrenir. İktisadi bilgi ortaya çıkar.

 

Davranışlarını ve niyetini anlamlandırmak ister; neden yaptığını ve niçin böyle yaptığını sorgular. Her yaptığında bu gayeyi gözettiği için onda ahlaki değer anlayışı gelişir. Her yaptığı işi ve aleti güzel ya da çirkin, yararlı ya da zararlı diye anlamlandırarak sanat, mimari ve mühendislik bilgi ve zevkini ortaya çıkarır. Sanat eserleri inşa eder.

 

Hak ve hukuk anlayışıyla kanun yapıcı özelliğini ortaya koyarak ya yazılı ya da sözlü töreler, kanunlar oluşturur.  Böylece hak ve hukuk yaratan olur.

 

Sonra sosyal hayata anlam verir. Öncelikle kendini, ailesini, toplumunu, ölümü anlamaya ve bilmeye çalışır. Ben kimim der? Hür, bey, kral, hükümdar, derebeyi, anne, baba, kardeş, kadın, erkek, köle ne demektir sorularını sorar. Sosyal rolleri ya kabul eder ya da değiştirir. Böylece topluluk halinde devlet kuran varlık adını alır.

 

 İnsan inanma ihtiyacını gidermek için bir Yüce Yaratıcı arar. Ya vahiyle gelen bir dine ya da vahiy almadan kendi sosyal toplumunun dinine inanır. Bunun için mabetler, adetler, kurbanlar, törenler yapar. Ya vahyin bildirdiği Allah’a ya da kendi toplumunu oluşturduğu somut Allah’ları icat ederek tapınır. Böylece dini bilgiyi oluşturur.

 

Hayatta yaşamak için karşılaşılan her bir zorlukla başa çıkmak için tüm bu bilgilerden yararlanarak ateşi, suyu, ağacı, hayvanı, bitkiyi, havayı, toprağı, taşı, rüzgârı ve kendinin bunlardan nasıl yararlanacağını ve gücünün sınırlarını keşfeder. Gök, yıldızlar, yağmur, kar, gece, gündüz, güneş, ay; insanın merak, hayret ve bilme isteğinin dışında kalmaz. Çevrede olup bitenleri incelerken, gözlemlerken ve yararlanırken neden ve sonuç ilişkisini kurar.  Su ihtiyacını nasıl gideririm, suya nasıl ulaşırım, ne yemeliyim, neden hastayım gibi sorularla ve cevaplarla karşılaşır böylece bilimsel bilgi oluşmaya başlar.

 

İnsan nedir, evren nedir, bu evren bu insan nasıl oldu, kim yarattı, nerden gelip nereye gidiyoruz, ölüm nedir gibi sorulara tümel cevap aramaya başlar. Cevapsız kaldığı çok sorusu vardır. Bunu bile bile yine de soru sormaktan ve merakını giderme isteğinden vazgeçmez.  Tüm bu sorulara cevap ararken felsefi ve metafizik bilgiye ulaşır.

 

İnsanlığın el emeği ve göz nuruyla ortaya koyduğu bölük pörçük bilgileri birleştirerek ve mukayese yaparak iyisini, güzelini, doğrusunu ve gerçeğini ortaya koyma çabası içerisine girer. Yine tüm bu elde ettiği bilgilerden yararlanarak hangi bilginin, inancın, sanatın,  değerli; hangisinin değersiz olduğunu ifade etmeye çalışır. 

 

Çok daha üst bir düşünce alışkanlığına ulaşarak insanlığın binlerce yıldır yaşadığı geçmiş hayata yani tarihe yönelir. Tarihin başına dünya sözünü ekleyerek ya da eklemeden dünya tarihini anlamaya, yorumlamaya ve yazmaya başlar.   Buradaki amacı ise tarihteki hatalarını tekrar etmek istemez. Gelecek kaygısı onun en büyük kaygısı olur.

 

Yine bu bilgi türlerinin sonuna felsefe sözünü ekler: Siyaset felsefesi, tarih felsefesi, din felsefesi, bilim felsefesi,  sanat felsefesi gibi...  Felsefe sözünü eklemek demek değer açısından bu bilgileri olabildiğince eleştirel, tarafsız, tutarlı ve gerçekçi ortaya koymak çabası içerisinde olmaktır. Bu topluluğun felsefe, bilim, mimari, hukuk, din,  iktisat, ziraat, mühendislik, tıp,  siyaset, sanat, edebiyat ve ahlak gibi alanlarda düşünen insanları vardır.  Bu topluluk erdemleri yaratan ve yaşatan olduğu için yetkinliği ile medeni toplum adını almayı hak etmiş olur. Eğer bunlarda eksikliği varsa eksik toplum adını alır.

 

Dünya milletleri ve uygarlıkları arasında çok üst düzey bir insan topluluğu elde etmemiz için bu aşamaların hiçbirisini ihmal etmeden yolumuza devam etmemiz gerekir.

 

Ne mutlu dünya milletleri arasında erdemli bir millet olma şan ve şerefine erenlere. Ne mutlu böyle bir milletin oluşmasında emeği olanlara…

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.