Mazide kalan iftar saati ve koşuşturmalar...


Önce Gavurboğan adı nereden geldiğini ifade edelim, devamında iftar vakti sohbet ve koşuşturma anılarına geçelim…

 

Rusların ikinci defa Erzurum’u işgalle kalkışmaları sırasında, Toprak Tabyayı bünyesinde barındıran Türkmen boylarının bulunduğu yöreyi işgal edip, yanında getirdikleri Ermeni çetelerinin yapacaklarını zannettikleri katliama karşı, bu yörede bulunan ahali, vatanını namus kabul ederek göğüslerini siper etmiş ve verdikleri çok sayıdaki şehit ve gazileriyle asla teslim olmamış, bilâkis mütecavize dişlerini gömerek tarihe mührünü vurmuştur… Ahalinin  gösterdiği bu kahramanlıklardan dolayı Vali Münir bey, Genelkurmay başkanı Org. Fevzi Menguç tarafından Osmanlı Sultanı Mecid Han’a bu yörenin adının Gavurboğan olması için yaptığı teklif, uygun görülmüş ve adı “GAVURBOĞAN” olmuştur…

 

Gavurboğan Mahallesi olarak tescil adının ordunun ve vali beyin emri ile Erzurum ve civarındaki ahaliye, bütün askeri birliklere, bu büyük şebab(Büyük bir akıl ve zekâ ile) ve şecaat (Yiğitlik ve cesurluk)” eseri olarak duyurulmuştur... 

 

Daha sonraları Erzurum’un gelişmesi ile alınan göçten dolayı Gavurboğan Mahallesinin nüfusun da artış oluşmuş ve Gavurboğan Mahallesi. “Emirşeyh, Yukarı Hasanı Basri, Aşağı Hasanı Basri, Sultan Melik, Narmanlı ve Sıvırcık gibi altı mahalle haline getirilir”.
     

 

Benim oturduğum mahallemin adı Emirşeyh Mahallesi olmuştu…

Emirşeyh mahallesi altı mahallenin orta kesimde yer alıyordu…

Emirşeyh mahallesi İftar vaktinin sohbetler hafızalarda hiç unutulur gibi değildi…

 

Palandöken İlkokulunun karşı tarafında yer alan ve asırlık bir çınar gibi dik duran Daş camiinin bitişiğinde koyun koyuna girmiş hanelerden, Hacı Osman Kaloğlu ve İbrahim Adıgüzellerin evlerinin önlerinde olan bahçe kısımlarının bitiminde bir ara sokak ve ara sokağın diğer köşesinde Muhtar Fahri Çeteli’nin bakkaliye dukanı vardı…

 

İşte ara sokağın köşesine kadar uzanan yerde mahallenin gençleri, orta yaşlılar İftar saatine yakın askeri bir bölük gibi toplanarak iftar sohbetleri yaparlardı… Yaşlılara yukarı kısımda, gençler orta kısımda olurlardı… 
      

 

Tabi Ramazan ayı boyunca evleri çok yakın olanlar demirbaş sayılırdı… Tuncer Aktaş, Ertuğrul Adıgüzel, Yıldırım Denizli, Oktay Çapan, Canip (Naci) Keçeci, Nihat Yakut, Nurullah Ürüşan, Sabahattin Doğu genellikle kendi aralarında…

 

Zalim Abo (Abdurrahman Demir), Akidi (Abdullah) Culuk, Koppik Mahmut- Murat Aygül, Hacı Ferit Akyüz, Yüksel Gaciroğlu, Fahrettin Keser, Ahmet Yazıcıoğlu (Sivaslı), Cimi Sabahattin Tufanç, Hacı Nevzat İbim, İlhami-Orhan kendi aralarında…

 

Lütfettin- Burhanettin Adıgüzel, Ahmet Kaloğlu, Hayrettin Kotangil, Kemal Alacakanat,  Nuri Kan, Atabey Çapan, Gani Çapan, Feyzi Kalkan, Mustafa Çapan, Mücahit Himoğlu, Ekrem Ay, Selahattin Doğu, Cihat Yakut- Sabahattin- Baharettin Eyricayır, Turgut Aktaş,  Ekrem Ay, İsmail-Orhan- (Boşo) İbrahim Culuk, Ruhi Salış - Sait Kaleli, Hayrettin Kocaoğlu, Turgut İğder kendi aralarında…

 

Cahit- Erdal Himoğlu, Ahmet Çapan, Fuat Yakut, Emrullah Ay, Yusuf-Salih Culuk, Aziz Çapan, Fuat Yakut, Salih Kaloğlu, Cemal Alacakanat, Mustafa- Celil- Vahap Kalkan- Burhan Yağan, Şahin Aktaş Kemal Ay emminin evinin ön tarafındaki çeşme önünde Kız taklası, Hamamcının kubbesi, Uzunum eşek gibi oyunları ara sıra kendi aralarında oynarlardı… 

 

Bazı gençler ise Palandöken İlkokulu’nun yeni yan binasının duvarında üçerli kafa topu maçı, bazıları ise yine okulun arkasındaki okulun bahçesine direkten yenerek futbol maçı yaparlardı… kafa topu oynayanlar; Hami Ezgi, Ömer Aygül, Mustafa Çapan, Necati Ürüşan, misafir sanatçı gibi Karatazı dan gelen Erol Kürkçüoğlu …Okulun bahçesinde  futbol maçı yapanlar Sinan Erzurumspor’da, 12 Mart futbol kulübünde santrafor olarak sonradan oynadı, Sabahattin Eyricayır, Sait Kaleli, Turgut Aktaş, Nurettin Karagenç, Mücahit Himoğlu, Sabahattin Keser, Halit- Fethi Karadumanlı, Hamdullah Çapan, Hayrettin Berşe, Yunus Öğdüm, Sezai Yazıcıoğlu, Nuri Tekirbaşoğlu, Nihat Çağlar, Cihat Yakut  Kolalarına oynadıkları maçı iftara yakın bitirir, Muhtar emminin dükkanından Kolalarını alır  iftar bölüğü sohbetlerine dâhil olurlardı…

 

Birde devamlı olmayan demirbaş dostlarını görüp sohbette ayaküstü katılanlar geçici ve değişken olurdu… Şeref Hamamcı, Futbol hakemi Faruk Tufanç,  Mücahit- Cahit- Celal Arpacık kardeşler, Halit- Fethi Karaduman, Şakir Keser, Kır Recep Şuşarlı, Alaattin Berşe, Murat, Remzi Kadakcıoğlu kardeşler, Nafi Ezgi,  Ağzıkara Salim eminin oğulları Razi, Naci Gecegezer…     

 

Tuncer Aktaş yaptığı sohbeti bazen kısa keser fırınlarına gidip, kasaya yardım ederdi… Kardeşi Turgut ise fırından kaçamak yaparak, okulun bahçesinde futbol maçı yapmayı hiç ihmal etmezdi… İş, tabii olarak babaları Kemal emiyle ile Kemal emminin küçük oğlu Şahin’in sırtına kalırdı…

 

İşte Kemal eminin fırın demişken, cadde üzerinde evi olan Mitil Osman Çapan emmi evin ön  balkonunda pijamalarının üstüne giydiği robdöşambrıyla, iftara yetişmek Toprak tabyaya doğru Yukarı  ve Aşağı Hasanı Basri’ye doğru ana caddeden koşuşturarak geçen tanıdıkları balkonda ayak üstü gördükleri Mitil Osman Çapan emmiye verdikleri selamları, Osman eminin aldığı selamlarda sağ eli asansör gibi yener kalkardı…verilen bu selamların ardı arası iftara on, on beş dakika kala son bulurdu…Osman emmi hem selamlara karşılık verirdi, hem de  iftar sohbeti yapan ortanca oğlu Mustafa'ya balkondan, Mustafa oğlum di hadi  iftara az kaldı, Kemalgilin (Kemal Aktaş) fırına git yumurtalı susamlı pideyi gecikmeden yaptır gel demesi her gün periyodik bir ifadeydi…

 

Bir diğer seyredilmesi güzel olan Baharettin Gacıroğlu’nun evinin bacasında uçurttuğu evcil kuşlarının uçuşlarını tamamlayarak iftara gelen misafirler gibi kendi bacalarına taklalar atarak süzülüp inmeleri zevkle izlenirdi…

 

Toprak tabyaya doğru Yukarı ve aşağı Hasanı Basri mahallesinde evleri olan; kasap Asım, kasap Selami, kasap Turan’ın, kasap Alirıza Ovat-kardeşi terzi Sabahattin Ovat, kasap Cellat Nizam, Meşhur Erzurum Ayak paçacısı Sülfettin Barın, kasap Vetto ve kardeşi kasap Baro ve berber Korkmaz bazen ayaküstü sohbetlerin iştirak eder, öyle hanelerine giderlerdi… 

 

Mahallemizin büyükleri yavaş yavaş iftara yakın evlerine gelişleri belli saatte başlardı… Ziya Akyüz eminin geçiş saati hep aynı saate olurdu… Ziya Akyüz emmi her zamanki gibi ceketinin yan cebine katlayarak koyduğu Tercüman gazete tarafında ağabeysi Ahmet emi ve diğer kolunda ise her zaman evlerine ibrikle ”Dabahane suyu” getiren oğlu Fatih olurdu… Ziya emi iftar sohbeti yapan bölüğün tümüne gür bir sesiyle eliyle selamlayarak gençler sizlere hayırlı iftarlar diyerek selamını verir geçerdi… 

 

Tebrizkapı da bizim Sobacı dükkanımız aynı muhitte oturan ustaların mola verdiği dinlendiği bir mekanlarıydı…”Kavaflar, Gülahmet, Demirciler çarşı Sobacı ve demirci esnafları her zaman aralıklı saatlerde,  Ramazan ayında mola verir, dinlenir ve de çarşı esnafından evlerine yiyecek harcının alış verişlerini yaparak toplu olarak birbirlerinin koluna girerek sohbetlerini devam ettirerek Gavurboğan’a doğru yol alırlardı… 
 

Sobacı Cemil Arpacık emmi babam Sobacı Mustafa Himoğlu, Mehmet Sözen ve Demirci Abo Usta, meslek olarak Sobacı ve aynı zamanda (Pervizoğlu cami müezzini) Fazıl Dicleli yanında her zaman olan küçük oğlu Nurettin Dicleli,  Ahmet Kotangil emminin bakkal dükkânını alan ve oyunsuz çay ocağı şeklinde kahvehaneye çeviren Vahdettin Özgenç ile sokaktan kapı komşusu olan bakkal Fehim emi Narmanlı camide Veli Velioğlu hocanın ikindi namazı sonrası yaptığı vaazının bitiminde beraber iftara sohbet ederek geçişleri gözden kaçmazdı…

 

Cambaz Zihni ağabeyi ile beraber kunduracı Necatı Tosunoğlu (Tanca)’nın geçişlerini mahallenin en esprili sevilen büyüklerinden Ağzıkara tuğlacı Salim Emmi ve yanında çanta gibi gezdirdiği küçük oğlu Naci ile geçişlerinde her gün İftar Bölüğüne ayaküstü anlattığı muhteşem fıkralar ve hatıraların anlatır bazen denk gelirse sohbete katılan büyük oğlu Razi’ye hadi “ böyük” bey sende bizim kervana katıl gidelim demesi sohbet bölüğünü kahkahalara boğardı… Salim emminin her zaman nereden bulurdu o esprilerini şaşırır kalırdık ve tadına doyamazdık…

 

Hele Mustafa -Ahmet- (Culuk)  emmilerin kendi evlerinin önlerine koydukları sandalyelerin üzerinde oturmaları ve karşı kaldırımda aynı şekilde sandalyede oturan kardeşleri Mahmut emminin karşılıklı sohbetleri bazen geçen araçlardan dolayı kesilse de samimi içten yaptıkları sohbetler kardeşlerin birliğinin, beraberliğin bir göstergesiydi… 

 

Cumhuriyet caddesi Ulu cami karşısında hazır giyim mağazası olan eşsiz sesli Daş cami müezzini Hafız emminin oğulları Galip-Cahit-Sakıp Hakkıoğlu kardeşlerin geçişlerinde,  Galip ağabeyinin sohbet yapanlar arasına girerek ayaküstü esprili gençliğin hoşuna giden sohbeti gerçekten iz bırakırdı…

 

Erzurum’un 12 Mart 1918’de düşman işgalinden kurtuluşunda ordunun muvazzaf binbaşısı Muaffak Çetin Tekirbaşoğlu’nu ilkokul öğrencilerden,  gençlerden ve yaşlı olan tüm Erzurumlular çok yakın tanırdı…   
     

 

Çünkü Erzurum’un 12 Mart düşmandan işgalinden kurtuluş günü anısına Hükümet konağı önünde tören için kurulan taktan kalkarak karşı tarafta Adliye binası(Yakutiye Belediyesi) önünde kurulan kürsüden yaptığı bir buçuk saatten az olmayan uzun konuşmasından dolayı tanınırdı… 
   

 

Muvaffak Çetin Tekirbaşoğlu’nu adı Emirşeyh Mahallesi Tahta cami yanı kendi sokağına verilmişti… Muvaffak Binbaşı Muhtar Fahri Çeteli eminin bakkal dükkânından alış veriş yaparken iftar sohbetinde devam edenlere sizlere bir salkım iftarlık üzüm alayım mı ifadesi arkadaşlar tarafından memnuniyetiyle karşılanarak topluca çok sağ olasın komutanım diye saygıyla cevaplanırdı… Muvaffak binbaşı siz bilirsiniz der ve hemen dükkânın karşısındaki kaldırımına geçer, evine yaptırdığı serpme boya ve pencere kornişlerinin inceler ve mitil Mustafa Çapan’a Mustafa gel birde sen eve şöyle bir uzaktan bak ve tahminini bana söyle derdi… Mustafa’da bazı beyaz çizgiler biraz eğri gibi komutanım ifadesini çok ciddi olarak verdiği, diğer kaldırımda iftarı bekleyenlerin sesiz gülüşü yüz ifadelerine dökülürdü… 

 

Muvaffak komutanın uzun uzun evini karşıdan seyretmesini gören oğlu Nuri’nin evden hemen gelip babasına baba noksanlık varsa yarın boyacıları ikaz ederiz, düzeltiler diyerek babasının koluna girerek eve giderlerdi…
 

Mahallenin çocukları ise Palandöken İlkokulu bahçesinde oynadıkları futbol maçlarının peşine, Mitil Osman eminin yan komşusu olan terzi Kemal Ay eminin evinin önünde akan çeşmede ayaklarını ve çoraplarını yıkardı… Daş cami İmamı Ali Küçük hocanın İkindi namazı sonrası vaazı ve camide okunan hatimleri dinleyen cemaatte beraber iftara yakın çıkmaları, iftara yetişmek için caddeden geçen koşuşturmacaların arasına karışırlardı…
 

Cami cemaatinden çıkan çoğu erkeklerin başında namaz terlikleri, büyüklerine özenen erkek çocukların namaz tekkeleri ve kız çocukların başlarında iğne oyalı namaz örtüsü ile çok sevimli oldukları için… Camiden çıkan büyükler bu çocuklara cami karşısında küçük bir dükkânı olan Münir emimi den horuz şekeri alıp ikram etmeleri geleneksel bir hal almıştı…

 

Bir başka güzellikte, sigara tiryakiliklerinden dolayı kendi iş yerleri olanlar keyfi istekleriyle işyerlerine ve dükkânlarında çalışanlarının yanına pek uğramayanlarla, Ramazan ayında izinlerini kullanan işçi, memurlar iftar sonrası geceleri kahve veya yaz aylarına denk gelmişse çay bahçelerinde sahura kadar oturmalarından dolayı uykusuz kaldıkları için ramazan ayı boyunca gündüzleri bir hayli uyuyarak iftara on, on beş dakika kala kalkıp dışarı çıkarak sohbet yapan bölüğün yanına gelirlerdi…

 

Mahmur bir vaziyette ve de ağzını buruşturarak topa kaç dakika kaldı? Diye bir endazeyle sormalarına bazen kendi aralarında sohbette bulunanalar, bir ara cevap verenlerde, bazen sohbetlerini kesmeyenler soruları cevapsız bırakırlardı… İşte o anda cevap alamayan kendi kendine söylenerek, bir top atılsa da, elindeki sigarasını göstererek; "cıgarayı yaksak" bir iki yudum içsek diye söylenir dururdu…  
  
 MAYTAPLI RAMAZAN ŞAKASI YAPILIRDI

 

Toprak Tabyanın biraz aşağısında oturan Üyez eminin lastik tekerlekli tek atlı arabası ile her gün mecburiyetten dolayı caddeden geçişi sırasında iftar bölüğünde en mukallit ve Ramazan ayında maytap atmadığı yer kalmazdı… Ara sıra iftar sohbeti yapılan alana dahi saklanarak gizlice maytabı atar karşı kaldırıma geçerdi… Cimi Sabahattin Tufanç önceden hazırladığı maytabı Üvez emminin arabasına attığında…  Üvez emmi hemen ayağı kalkarak atını kamçılayıp” Ben Hur” gibi süratle yüz metre Türkiye rekoru kıran atletler gibi kaçış yapması,  iftar bekleyen sohbet bölüğünün toplu alkışlamaları hafızalardan silinmeyen anıydı… Ciminin Üyez emmiye ve hancı Bekir’e maytap atmadığı gün yoktu…

 

”Cimi Sabahattin Saray Hamamı sokağının karşı tarafında Bekir emminin işlettiği han şeklinde küçük on, on beş yataklı oteli vardı… İftara yakın değişik numaralarla Bekir emminin otelinin üstten açık camınındın içeriye maytap atmış koltuk değnekli sakat görüntüsü vererek duruyor… Hanında maytap üzerine çıkan Bekir emmi sağa sola bakarak kimseyi görmeyince, topal numarası yapan Cimi ’ye ula topal bu bombayı hangi dığa attı, sen görmedin mi diye sorar,  Cimi de Bekir emmi Saray hamamının sokağına doğru kaçtılar… Bekir emmi kafasını sağa sola çevirerek beddua ediyordu… Orhan İğder diyor ki bende tam o sıra eve dabakhaneden iki bidonla su getiriyordum vakıf oldum… Bekir emmi bağırtısının peşine kendine söylenerek hanın kapısından tam içeri girerken Cimi hemen koltuk değneklerini eline alarak Bekir emmiye ula Bekir… Diyerek kaçıp az ileride benimde koluma girdi diye anlattı…
 

Taki Erzurum kalesinden atılacak iftar topuyla eşsiz bir sesleri olan müezzin-Hafız Hakkıoğlu ve Yusuf Dicleli hocaların Daş caminin minaresinde akşam ezanını okumasıyla cıgara(sigara) tiryakileri hemen kendi aralarında sigaralarını birbirlerine ikram ederek yakar ve iftarlarını açarlardı…

 

Ezanla beraber yanan minare kandilleriyle, iftar sohbet yapılan alanda hiç kimse kalmaz İn-cin top oynardı…

 

Şimdilerde; kentsel dönüşümle bu geleneksel hatıralarla dolu mahalle yıkıldı gitti… 

 

Mahalle kültürünü muhafaza etmek için o muhitte oturanları bir araya getirerek kentsel dönüşüm yapılmadığı için Erzurum mahalle ve sokak kültürü yok oldu gitti… Rant hesabıyla yapılan yapılaşma ve kentsel dönüşümün uygulanması yüreklerde hüzünlenmiştir… En az beş kuşak aynı muhitte oturan atalarından beri birbirlerini tanıyan aileler ve kültürleri de böylece yok edilip gitti…

 

Şimdi birebir geçmişte bir zamanlar yaşanan hatıralar yeni nesillere hayali olarak aktarıyoruz…

 

Evet, aramızdan ayrılan ve Hakka yürüyen yürekleri, değerli büyüklerimizi bir kerede dahi rahmetle, minnetle anıyor, aziz hatıralarını yâd ediyor, hayatta kalan tüm komşu dostlarımıza ayrıda düşsek sağlıklı günler geçirmelerini yüce mevtamdan dilerim…

 

Hey gidi o günler,  bir zamanlar yaşadığımız o günler… Hey gidi günler hey! 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.