Tavuk ve Felek Barları

TAVUK BARI:

Günlük yaşantımızda önemli bir yere sahip, kanatlı hayvanlardan olan Tavuk, eski Türkçede Takagu, tür adı olmakla birlikte, aynı zamanda bu türün dişisinin de adıdır. Bu türün erkeği Horoz, yavrusu Civciv, henüz olgunlaşmamış olanına da Ferik denir. Takagu türünün erkeği olan Horoz, diklenen ve saldıran bir yapıya sahip olduğu için, kimi toplumlarda savaşın sembolü olarak kabul edilmiş, hatta madeni paraların üzerine resmi bile bastırılmıştır. (A. Selim Doğan)

 

Güneş yılının esas alındığı 12 Hayvanlı Türk takviminde her yıla bir hayvan ismi verilmiştir. Buna göre bir yıl, 365 gün, 5 saatten biraz fazladır. Toplamda 12 hayvan bulunan bu takvim, 12 yıl sonra aynı hayvan yılına geri döner. Bu takvimin yazılı tarih öncesindeki karanlık dönemlere kadar bir geçmişi bulunduğu tahmin ediliyor. 

 

Yıllara isimleri verilen hayvanlar şunlardır: Sıçgan(sıçan, fare), Ud (boğa-sığır), Bars (pars,) Tavışgan (tavşan), Lu (ejder, balık, timsah), Yılan, Yond (at), Koyun, Taguk (tavuk), İt (köpek), Tonguz (domuz).

 

Türk halk oyunları içerisinde oldukça önemli bir yer tutan Erzurum barları, kökleri bakımından Orta Asya’ya kadar uzanan ve Şamanizm etkilerini de içinde barındıran özelliklere sahiptir. Figür yapısı bakımından kahramanlığı, yiğitliği barındırmasının yanında, Türk kültürü bakımından oldukça önemli olan totemleri de simgeler. Bu totemler, Erkek barlarında, At, Turna ve Tavuk, kadın barlarında ise Güvercin ve (Ağca) Feriktir.  

 

Erzurum Tavuk Barı hayvan taklitli oyunlara ilginç bir örnek olsa gerek ki birçok kaynakta yer verilmiştir. Numan Sırrı Erzurum erkek barlarının sonuncusu olarak verdiği Tavuk Barına ad olarak hikâri veya Tavuk Barı ifadesini kullanmıştır. M. Ragıp Gazimihal e göre de Tavuk Barının bir diğer adı Hikâri veya (hekâri) dir.  

 

1936 yılında Erzurum’a gelen İsmail Habip Sevük Erzurum Barları hakkında bilgi verirken ‘’En zor bar olan Hikâri’yi en sonraya bırakırlar’’ diyor. Bu zor olan Bar’ın Tavuk barı olduğu şüphesizdir.

 

Tavuk barında, tavuğun yürümesi, yavaş yavaş yere çökmesi ve sağa-sola dönüşlerinin taklit edilmesinin yanında özellikle yere çöküp kalkma birkaç kez tekrarlanarak dizlerin titretilmesiyle aynı zamanda dayanıklılık ve tahammülün sınırlarının zorlandığı oldukça estetik aynı zamanda da seyir keyfi veren bir bardır. (eskiden bazıları bu bara Ferik barıda derlerdi. Ömer Göçmenli). Adının tavuk barı olduğuna bakmayın, bacaklarına güvenenlerin oynadığı bu barda Dadaşlar, ayaklarını titreterek yere çöküp kalkan ve rakibinin etrafında kanat açarak dönen, savaşçı ruhuyla ün yapmış horozu sembolize ederler. Horozun, cesaret, savaşçılık, dürüstlük, nezaket, şeytanı kovma gibi özellikleri, onun bu kavramların sembolü gibi algılanmasına yol açmıştır.  

 

Erzurum dışında Kars, Ardahan ve Artvin de de Tavuk Barı adında kapalı mekânlarda ortaya konan taklidi oyunlar vardır. Bu bölgede oynanan tavuk barları Erzurum da oynanan tavuk barından oldukça farklıdır. Erzurum da tavuğun hareketleri taklit edilirken, bu yörelerde ekip başı tavuğu simgeler ve elinde kamçı ya da kemer vardır. Arkasında serçe parmaklardan tutarak dizilen diğer oyuncular da tavuğun civcivlerini simgeler. Baştaki oyuncu zaman zaman oturur vaziyette yürür, zaman zaman ayakkabısını çıkarır ağzına alır, bazen oyuncuların yere yatmasını ister. Bu hareketleri yapmayan oyuncuları elindeki kamçı ya da kemerle cezalandırır.

 

Bayburt’ta Tavuk Barı adıyla oynanan BAR, Erzurum’da oynanan tavuk barının yürüme ve çökmelerinin aynısı, fakat tavuğun diğer hareketlerini içermeyen varyantıdır. Bayburt’un Pulur Köyü ve civarında oyuna damadın da dâhil edilmesinden dolayı Damat Süründürme Oyunu adıyla oynanır. Kaynak: Türk Kültüründe ve Erzurum Erkek Barlarında Tavuk (Horoz) motifi. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Selim Doğan

Tavuk Barı Erzurum’da yalnızca erkekler tarafından davul ve zurna eşliğinde oynanmaktadır. Oyuncu sayısında herhangi bir kısıtlama olmamakla birlikte en az iki kişiyle oynanır. Bu oyunun müziği on zamanlı (2+3+2+3) olup, hareketler beş zamanlıdır.  Tavuğun yumurtlama, kanat çırpma, kendi ekseninde dönme, çökme vs. hareketleri abartılı bir anlatımla sergilenmektedir.

 

Oyuncular; yan yana durarak ellerini omuz seviyesinden yukarıya kaldırarak ya serçe parmaklarından ya da ellerini taraklayarak tutunurlar. Oyun, davul-zurna eşliğinde dairesel formda yana yürüme, çökme ve kendi ekseninde 360 dereceli dönme hareketlerinden oluşur. 10 zamanlı olmakla birlikte hareketler beş zamanlıdır. Beş zamanlı daire formunda sağa doğru yürüme hareketlerinin ardından oyuncular yüz yüze dönüp, bacaklarını titreterek ayak pençeleri üzerinde ağır ağır ve tavuğu taklit edercesine çökerler. Göğüs hizasında el vuruma hareketiyle beraber kendi ekseninde 360 derece dönüşler yaparlar. Kolların kanat gibi iç içe geçmesi ile oturma pozisyonu bozulmadan öne doğru küçük adımlarla daire yönünde yürüme ve kanat çırpma hareketleri devam ettirilir. Tekrar ellerden tutunarak ağır ağır kalkar ve başlangıçtaki yürüme hareketi tekrarlanarak Oyunu sonlandırırlar. Kaynak: Eski Türk İnançlarının Erzurum Tavuk ve Turna Barındaki izleri. Zinnur GEREK

 

 

FELEK BARI:

 

Türklerde toy merasimleri devlet hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Toylar; doğum, bey oğlunun ilk avı, tahta çıkma, bir felaketten kurtulma ve elçi kabulü gibi sebeplerden dolayı yapılıyordu. Bunlardan başka; düğün toyları, ölüm toyları, ölü aşları, ad verme toyları, çocuğu olmayanların yaptırdıkları dilek ve hacet toyları, yemin toyları ve uğurlama karşılama toyları da yapılmaktaydı. Türklerde de, yoğ / yuğ töreni büyük bir öneme sahipti.

 

Bu törenlerde yer alan ağıtlar ve ağıtçılar çeşitli kaynaklarda dile getirilir. Örneğin Orhun kitabelerinde Bumin Kağan’ın ölümü ve cenaze merasiminde yogçı, sıgıtçı (yascı ve ağlayıcı)ların geldiğinden söz edilir. Bilindiği üzere Türklerde yoğ töreni düzenlendiğinde pek çok boy gelerek, bu törene iştirak ederlerdi. Bu anlamda bu törenlerin siyasi ve toplumsal açıdan büyük önemi vardı. Kül tigin yazıtında onun yuğ törenine gelen yasçı ve ağlayıcılardan söz edilmiştir. Ağıtcı kadınlar günümüzde de varlıklarını sürdürmektedirler.

 

Ağıt, genellikle bir ölüm'ün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türkü'südür. Doğal afet'ler, ölüm, hastalık gibi çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden ezgili sözlerdir. Ağıt söylemeye ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir.  Bu ağıtları daha çok kadınlar yakar.

 

Ağıt olarak yakılmış ama zamanla oyun havası şeklini almış türküler de vardır. İşte felek barı buna en iyi örnektir.

 

Un elerler eleğinen

Çarkım döner feleğinen

Eşin kızlar mezarımı

Altın saplı küreğinen

 

Eşin eşin derin olsun

Sular serpin olsun

Eşin kızlar mezarımı

Sevdiceğim gelin olsun

 

Ezmeyinen üzmeyinen

Yar bulunmaz gezmeyinen

Eşin kızlar mezarımı

Altın saplı kazmayınan.  (Ağa Dede Keskin-İlhami Uslu)

 

Felek barı belden kenetlenerek kapalı başlayan bir bardır. Tıpkı Yayvan ve Tavuk barında olduğu gibi yavaş yavaş ayak-burun, ayak-burun yaptıktan sonra diz çıkarmalarla başlar. Sonra eller bellerden çözülerek yukarıda kenetlenir. (Buraya kadar olan bölüm Tavuk barının başlangıcına çok benzediği için, zaman zaman Tavuk barı ile karıştırılmıştır.) Aynı ritimle yarım daire çizgisine geçilir. Sonra eler serbest bırakılarak, sözlerde belirtilen un eleme, çark çevirme, mezar eşme ve su serpme hareketleri yapılır. Bu bar, müzik eşliğinde adeta doğumdan ölüme, bir hayatın (yaşantının) anlatıldığı tiyatral bir bardır.

 

 Bu barda söylenen ezgi, Anadolu’nun birçok bölgesinde de söylenen’’ Felek türküsü’’ olarak ta karşımıza çıkmaktadır. Bu ezgiler o kadar yanıktır ki yukarıda bahsedilen ‘’ölüm toyları’’ ve bu toylarda yer alan ağıtları ve ağıtçıları çağrıştırmaktadır. Dolayısı ile bu barın geçmişini ta o yıllara kadar götürmek mümkündür.

 

 

1-Gıyas Ardahanlı,2-Şükrü Bakırcı,3-Avni Çetin,4-Sinan Dumlu,5-Murat Geyik,6-Fatih… Felek barını oynarken.

 

Yukarıdaki fotoğrafta barbaşı olarak görülen Gıyas Ardahanlı Felek barını en iyi oynayan barcılardan biriydi. Bu fotoğrafı kullanınca onu görmeyi çok arzu ettim. Gidip Dadaş kentteki o küçücük terzihanesinde kendisini ziyaret ettim. Çok memnun oldu ve çok duygulandı. Uzun uzun sohbet ettik. O yıllara ait birçok anısını anlattı. Bende o güzel sesini çok özlediğimi söyleyince hemen Felek türküsünü söylemeye başladı. Gıyas Ardahanlı aynı zamanda bar ekibimizin solisti konumundaydı. Erzurum uzun havalarını onun sesinden dinlemek ayrı bir zevkti. Ara sıra camilerde müezzinlik yaptığı da olurdu.

 

1950 Erzurum Yukarı Hasanı Basri Mahallesi doğumluyum ve yaklaşık 20 yıl Halk Eğitimi Merkezinde Bar oynadım diyor. Zannedersem 1968 veya 1969 yıllarıydı bar oynamaya başlamam. Hacı Horasan HEM müdürüydü. O zamanki hocalarımız Muhlis Gedikli ve Ömer Göçmenli idi. Ben bar oynamayı Muhlis hocadan öğrendim. Benimle en çok o ilgilendi. Uzun Ali, Kıssa Sebahattin, Marangoz Fuat abi, Tapucu Yaşar, Kürt Veli, sandalyeci Mustafa, Sarı Bilal, Şükrü Bakırcı, Enver Gümüş, Yavuz Aktı vb, şu an aklıma gelen ekip arkadaşlarımdan bazılarıydı.

 

Ağa dedeyi gördüm. Onun bar çalması, lavik çalması hala kulaklarımdadır. Bende kaseti var aklıma geldikçe dinlerim. Ağa dede den ayrı, Cazim emi, Daştan emi, Recep emi, Gafur emmi, Secaattin vb. bize bar çalarlardı. Çalışmalardan sonra şapka dolandırır davul-zurnacılara para toplardık. Devletin verdiği saat ücreti sonradan çıktı. Bizim zamanımızda böyle bir şey yoktu. Onların ücretini cebimizden verirdik. Hesiko, Karabet, Felek, Çerkez, Karabağ, gibi barları biz bilmezdik. Bunları rahmetli Ömer Göçmenli hocamız oynardı, bizlerde peşine takılır oynamaya gayret ederdik. Zamanla hemen hemen hepsini öğrendik.

 

Birçok yerde barbaşı oldum. Artvin, İskenderun, Tokat ve Konya gibi illerde Erzurum’u temsil ettik. Bizim kuşakta daha çok Barbaşımız rahmetli Kıssa Sebahattin olurdu. Kıssa Sebahattin’in oyununu çok beğenirdim. Çok süslü bar oynardı. Adımlarını özene bezene atardı. Yaptığı figürleri kendisi de çok beğenirdi. Bazen gençlerin koluna girerek veya onların önünde figürleri yaparak kendisi gibi oynamalarını isterdi. (Bu vesileyle onu da anmış olalım). O olmadığı zamanlar ben barbaşı olurdum.

 

İyi ki bu barı oynamışım. Hiç te pişman değilim. Halk oyunlarının, insanın kişilik kazanmasında çok faydası oluyormuş. Her şeyden önce cemiyet adamı oluyorsun. Toplum içerisinde seviliyor, sayılıyorsun. Şimdi bakıyorum da o yıllar en mutlu olduğum yıllarmış. Çocuklarımın da oynamasını çok arzu ettim. Sonradan oğlum Orhan da bar oynadı. Tabi o da ayrı bir mutluluk.

 

Sayın Gıyas Ardahanlıya bu güzel sohbet için teşekkür ediyor, kendisine uzun ömürler dileyerek yanından ayrılıyorum.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.