Adım Nusret…

Adım Nusret.

 

Bir dağ yamacına canını yaslamış toprak bir damda doğmuşam.

 

Noksan büyümüşem.

 

Acımasız yağmurlarda ıslanmış, tipilerde savrulmuşam.

 

Damda loğ gezdirmiş, kar kürümüşem.

 

Öyle bakma suratıma.

 

Şimal rüzgârları kavurmuş tenimi, o yüzden kabuğuna kurt düşmüş kavak ağacına benzer yüzüm.

 

Korkma benden.

 

İçimde tatlı meltemler eser.

 

Anamın yoksul memelerinden emmişem.

 

Bu sebeple derim kemiğimle gardaştır.

 

Yıllar yılları kovalamış, elim değnek tutmuş, koyun gütmüşem, kuzu sevmişem.

 

Bediraya süt sağmışam.

 

İçmişem kana kana.

 

Ne fayda, bele güdük kalmışam.

 

Yaylalarda türkü çığırmışam.

 

At binmişem, tay gezdirmişem.

 

Başak biçmişem, harmanda döven çevirmişem.

 

Göze başlarında nesfeslenmişem.

 

Ormanda bir başıma ağaç sobelemişem.

 

Sen hiç tezek ateşinde matara çayı içmiş misen?

 

Delikanlılık çağlarımda kız sevmişem, karşılık bulmamışam, içime gömmüşem.

 

Çığ düşmüş yüreğime.

 

Böyle perakende kalmışam.

 

Mataradaki kerti çay gibi acımışam, yerlere dökülmüşem.

 

Bundandır yalnızlığım.

 

Anamı tandır başında babamı tarla suvarırken kaybetmişem.

 

Hemi yetim hemi öksüz kalmışam.

 

Ezilmişem horlanmışam, itilip kakılmışam.

 

Bir kuru canımı almış zirvelere yuva kurmuşam.

 

Koyakları mesken tutmuş, dağlarla nikâhlanmışam.

 

Bir gece cenderme basmış eğreti meskenimi.

 

Kaçaksan demişler, askere alınmışam.

 

İki yıl bu dağlardan ırak kalmışam.

 

Diyar-ı gurbete düşmüşem.

 

Özlemişem bu toprakları.

 

Askerliğimi Antep’de yapmışam.

 

Antep kalasından şehri seyretmişem, doyamamışam.

 

Tertiplerimi kuzu gibi görmüşem sevmiş okşamışam.

 

Terhis olmuşam, bir daha da memleketimi terk etmemişem.

 

Bu dağlarda yaşlannmışam.

 

Anam gibi tandır başında, babam gibi tarla kenarında mı ölürem?

 

Bilmirem.

 

Dilerem bir ağaç gibi ayakta ölürem.

 

Pişmam mıyam?

 

Asla değilem.

 

Ben Nusret, çoban Nusret.

 

Doya doya olmasa da yaşamışam işte.