Sırrı Süreyya Önder, son dönemlerde öne çıkan, bazılarımızın yeni yeni tanıdığı, tanıyanlarımızın bir kısmının kendisinden görüp duydukları karşısında “A, öyle mi! O kadar mı! Vay be!” gibi tepkiler verdiği bir insandı. Türkiye’nin çok hassas bir dönemine denk gelen hastalığıyla ve ölümüyle daha fazla gündemde kaldı. “Terörsüz Türkiye” hedefinin ve çabalarının odağında yer almış olması, onu farklı bir statüye koymayı gerektirdi.
Önder de bir insan olarak iyi tarafıyla kötü tarafıyla, güzellikleriyle çirkinlikleriyle, dostluğuyla düşmanlığıyla, sevimli yüzüyle sevimsiz işleriyle yaşadı ve sonunda göçüp gitti. Allah mutlak adildir; Önder’i de şüphesiz ameliyle yargılayacak ve karşılığını verecektir.
Önder’in amellerinde iyilik arayanlar iyilik buldu tabii. Onun yerli ve milli oluşuna, içinde yaşadığı toplumun değerlerine saygı göstermesine, sol-sosyalist çevrelerin duyarsızlıklarından uzak oluşuna işaret edenler oldu. Haksız değillerdi…
Gezi olaylarının bir kalkışmaya evrilmeyen aşamasındaki şu sözleri hatırlandı mesela: “‘Ben istediğim ağacı keserim, istediğim yere istediğim şeyi yaparım’ demek, Allah’a şirk koşmaktır. Eğer Müslümansanız, bu ağaçlar kıyamette bizden önce dirilecekler ve bizlere şahadet edecekler. Biz, bize şehadet edecek canlıların hakkını hukukunu koruyoruz…”
Kısa süre önce vefat eden Volkan Konak için yazdıklarını hatırlattı ve bu ifadelerdeki güzelliği/hassasiyeti övdü Yusuf Ziya Cömert:
“Yine barış uğruna yollarda olduğum için tek başıma bir gıyabi cenaze namazı kılacağım. Belki o hercü mercin içine girmek istemeyenler için de o densiz müftü gibi ‘zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı’ olacağım. Siz de evinizde yapabilirsiniz. Şöyle: Abdestinizi almayı unutmayın. Kıbleye dönün. Allah için namaza, meyyit için duaya durup er kişi niyetine diye niyetinizi beyan edin. (İçinizden geçirseniz de olur.) Allah-u Ekber diyerek birinci tekbiri getirin ve ellerinizi bağlayın. Sübhaneke duasını ‘ve celle senaük’ kısmıyla beraber okuyun. İkinci tekbiri alın ve Allahümme Salli ve Allahümme Bârik dualarını okuyun. Üçüncü tekbiri alın ve cenaze duası ya da Fatiha’yı okuyun. Kunut duası da olur. Dördüncü tekbiri alın. Es selâmu aleyküm ve rahmet’ullah diyerek sağa ve sola selam verin. İşte bu kadar. Bilmeyenler için internette bu duaların hepsi var. Allah kabul etsin. Sizlerin de geçmişlerinize rahmet olsun. Âmin. Bu ibadetinizi daha da şereflendirmek isterseniz eğer bildiğiniz bir duayı da ekleyerek bu duadan hasıl olacak sevabı Hatice annemize de hediye edin. Ki o İslam’ın Resullah (s.a.s)’la beraber ilk namazını eda eden şahsiyettir fakat cenaze namazı kılınmamıştır.”
***
Önder’in amellerinde kötülük arayanlar da onun Apo canisine ‘babam’ dediğine, Türkiye Cumhuriyeti’ne kin beslediğine ve kötü sözler sarf ettiğine, binlerce insanımızın katili örgütle ve onun uzantısı partiyle iç içe olmasına vs. dikkat çekti ve “İyi bilmezdik!” dediler.
Önder’in adl-i ilahi nezdindeki durumu kendisi için önemli ve belirleyici olacak. Onu biz bilemeyeceğiz.
Ama bu durum bir durum tespiti yapmamıza ve bir uyarıda bulunmamıza engel değil: Önder gibi birçok insanı iyi ya da kötü yapan saiklerden biri -ve son yıllar itibariyle en önemlisi- siyaset… Siyasetçisinden gazetecisine, esnafından yöneticisine, amirinden memuruna bir sürü insan siyasi kisveleri sebebiyle başkaları tarafından iyi veya kötü görülebiliyor; ona göre baş üstüne ya da ayak altına alınabiliyor. Aynı şekilde siyaset kisvesinin esiri olanlar, başkalarına siyasî değerleri oranında değer veriyor. Önder bunun çok tipik bir örneği oldu aynı zamanda. “Terörsüz Türkiye” konuşmaları başlamadan önce kendisi iktidar çevrelerinin “terörist” olarak gördüğü ve değil el üstünde tutulmak, yüzüne bakılamaz saydığı kötü biriydi. Bahçeli’nin başlattığı süreçten önce hastalanmış/vefat etmiş olsaydı göreceği muamele nasıl olurdu; bunu tahmin etmek zor değil!
***
Evet, siyaset -geldiği nokta itibariyle- çok kötü bir şey. Kötülüklerin gerekçesi, kötülüğün kisvesi, kötü olmanın itici gücü…
Önder gibi birçok siyasetçi özel yaşamlarında, yani siyasetçi kisvesinin kapıda çıkarıp girdikleri ortamlarda çok kibar, çok insancıl, çok dürüst, çok hoş görülü olabiliyor. Yani insan olduğunun bilincini hatırlıyor.
(Meclis’teki bir resepsiyonda, bu günlerde Sırrı Süreyya Önder için de çok övücü cümleler kuran bir siyasetçinin, gayet kibar bir üslupla, karşısındaki ‘rakip’ siyasetçiye “Bazen siyaset gereği ağır sözler çıktığı oluyor ağzımızdan, kusura bakmayın!” diyerek özür beyan ettiği ve muhatabından “Aman efendim, estağfirullah!” gibi bir karşılık aldığını bir haberde görmüştük. Yani insanî olan, olması gereken, hoş olan, güzel olan durum yansımıştı ekranlara. Ama adeta kazara!)
Ama siyasetçi takımının kendi aralarındaki nezaket resitali, millete dönük yüzlerinde kavgaya, çatışmaya, hakarete, kışkırtmaya dönüşebiliyor. Kendi aralarında kibar, millete karşı birbirinin hasmı! Olacak şey değil! Kabul edilebilir, anlaşılabilir bir tarafı yok! Ekranlarda, meydanlarda, toplantılarda rakip partiyi/partilileri düşmanlaştıran, şeytanlaştıran, aşağılayan, hedef gösteren siyasetçi takımının hastalık, ölüm veya saldırı gibi durumlarda döktüğü göz yaşında, yayınladığı kınama mesajlarında, “İyi bilirdik!” türü şehadetlerinde samimiyet yoktur!
Evet, bu kadar net: Milleti/partililerini kışkırtan siyasetçilerin yaşanan üzücü olaylardan sonra üzüntülerini bildirmesinin, “Geçmiş olsun”da, taziyede bulunmasının anlamı yoktur!
Olması gereken, olaylardan önce, hastalıktan/saldırıdan/ölümden önce mutedil hareket etmek ve etrafındakileri tahrik etmek yerine itidale çağırmaktır. Tahrik ortamı oluşturduktan sonra, düşmanlar yarattıktan sonra özür dilemek ya da üzüntü bildirmek değil…
Hesap günü geldiğinde, siyasetçinin, medyacının, şunun bunun, “Ben o ameli kötülük olsun diye yapmadım; siyasi davranmak gerekiyordu, onun için yaptım! Beni bağışla!” demesi işe yaramayacaktır. Aman dikkat!